Simena

Günümüzde Kaleköy olarak anılan antik Simena, küçük bir Likya kıyı kenti olup, M.ö. 4.y.y.dan günümüze kadar iskan görmüş stratejik bir nokta olma özelliği gösterir. Bu özelliğini en canlı yansıtan kalıntı günümüze dek sağlam kalmış kale olup, buradan Kekova ve çevresinin en mükemmel manzaralarını izlemek mümkündür. Simena Türkiye’nin sadece denizden ulaşılabilen nadir yerleşimlerinden biridir. Kekova adası ve çevresindeki kıyılarda doğal, kültürel ve coğrafi değerlerin korunması amacıyla oluşturulmuştur, 260 km2 alanı kaplayan Kekova Özel Çevre Koruma Mani’nin içerisinde yer alan Simena antik kenti, 1. Derece arkeolojik sit alanı olarak tescillidir. Yöreye adını veren Kekova, hem Simena ‘nın tam karşısında kıyıya en yakın yeri 500 m. olan 7.4 km. uzunluğundaki adanın, hem de Simena Theimussa (Üçağız), Aperlai (Sıcak) iskelesi, Akvaryum Koyu, Gökkaya Koyunu da içine alan bölgenin genel adıdır. Adanın Simena’ya bakan kuzey kıyıları denizin 4-5 m. derinliklerine kadar uzanan, yarısı suyun içinde, yarısı dışında taş merdivenler, ev kalıntıları, iskele kalıntıları gibi antik çağlardaki depremlerde kısmen suya gömülen uygarlığın izleriyle doludur. Simena, Kekova Adası’nın karşısında bulunan yarımada üzerinde konumlanmıştır.

Kekova Bölgesi’ne karadan ilk giriş yeri olan antik dönemde Teimiussa liman kenti olarak bilinen Üçağız, komşu Simena’nın yanında yer alan, Akdeniz’in en şiddetli dalgalarına karşı denizcileri koruyan en güvenilir köşeydi. Kaleköy ile Uçağız arasında özellikle lahitler için taşocağı olarak kullanılmış küçük adacıklar arasından kıyıya doğru su altında kalmış yol ve rıhtım kalıntılarını izlemek mümkündür. Simena antik kentinin adının ilk kez Pilinius (M.s.1 .y.y.) tarafından anılmış olmasına rağmen Likya yazısıyla yazılmış kitabe ve Aperlai’de bulunan gümüş sikkeden anlaşıldığı üzere, tarihi M.ö. 4. yüzyıla kadar inmektedir. Kent, Aperlai başkanlığında, Apollonia ve isinda’nın da dahil olduğu bir fedarasyona üyeydi. Likya birliğinde Aperlai şehri tarafından temsil ediliyordu. Bölge Roma İmparatorluğuna katıldıktan sonra Simena’nın bağımsız bir şehir olarak yaşamını sürdüğü anlaşılmaktadır.
Kıyıya yanaşıldığında göze çarpan ilk yapı, kitabesinde “Aperlai halkı ve meclisi ile birliğin diğer şehirleri tarafından imparator Titus’a armağan edilmiştir” yazılı olan ve M.ö.79 yıllarında yapıldığı düşünülen, Roma hamam kompleksine ait yapı kalıntılarıdır.

Sahilden dik bir patika ve yer yer antik basamaklar yardımıyla kaleye ulaşılırken iki lahit dikkati çeker. Biri küçük eksedraya, diğeri ise İdargus oğlu Mentor’a adandığına dair kitabeye sahiptir. Kaleye ulaşıldığında ilk göze çarpan kalıntı doğal kayaya oyularak inşa edilmiş, 7 oturma sıralı, 300 kişi kapasitesi ile Simena’nın önemli kalıntılarından biri olan tiyatrodur. Su sarnıçları, kaya mezarları ve önce tapınak, ardından kilise ve en son cami olarak kullanılmış dini yapının izleri kalenin diğer kalıntıları arasındadır. Kıyıda su içinde Likya tipi lahitler, mendirek ve yapı kalıntıları durgun havalarda rahatlıkla görülebilir. Kalenin kuzeydoğusunda ise lahitler ve kaya mezarlardan oluşan geniş bir nekropol alan uzanır. Ev tipi mezarın birinde Likya dilinde yazıt dikkat çekicidir.