Myra Antik Kenti

Antik çağdaki kentlerin etnik kökenlerine ve konumlarına ilişkin kapsamlı bir sözlük hazırlayan Stephanos Byzantios’a göre Myra ismi ya kentin yakınından geçen Myros ırmağı’ndan (Demre çayı) yada eski yunanca’da vücuda sürülen güzel koku verici bir yağ olan “mür” (müron) sözcügünden türetilmiştir. Yinede kendi isminin asıl kökeni belirsizdir. Olasılıkla Tlos ve Patara gibi yerel bir kelimenin biçim değiştirilmiş hali olan Myra ilk olarak Likya Birliğinin (Strabon’a göre Likya’daki yirmi üç kentin temsilcilerinden oluşan ve bölgenin yönetimine ilişkin kararların alındığı genel bir adalet kuruludur) bastığı sikkelerde karşımıza çıkar. (İ.ö. 168 – İ.s. 43)

Konumu

Myra kenti; Antalya’nın Demre ilçesinin 1,5 kilometre kuzeyinde yer alır. Ünlü coğrafyacı Strabon’a göre Myra denizden 20 stadion (stadion 600 Hellen adımı = 177,6 – 192.28) yukarıda yüksek bir tepe üzerinde yer almaktaydı. Fakat günümüzde bu uzaklık 30 stadion’dan fazladır. Strabon’un sözünü ettiği tepe tiyatronun arkasında yükselen ve yer yer kayalara oyulmuş antik bir yolla çıkılan Akropolis olmalıdır. Ancak günümüzde Akropolis üzerinde geç dönemlere ait duvar izleri görülebilirken kente ait kalıntılar ise toprak altındadır.

Tarihçesi

Myra’nın en geç İ.ö. 5. yüzyıldan itibaren Likya’nın en önemli kentlerinden biri olduğu bilinmekle beraber kent tarih sahnesine ancak Hellenistik devirde (İ.ö 336 – İ.ö. 30) birlikte çıkar. İ.s. 2. yüzyılda yaşamış tarihçi Arrianos’a göre Büyük iskender İ.ö. 333 yılında Likya’yı ele geçirdikten sonra bölgeye (satrap) vali olarak Nearkhos’u atamıştı. Fakat Büyük İskender’in İ.ö. 10 haziran 323’te genç yaştaki (32 yaşında) zamansız ve ardında halef bırakmaksızın ölmesi, kurmuş olguğu dünya imparatorluğunun bir bütün olarak yaşatmak yerine parçalara bölerek yönetmeyi yeğleyen generalleri tarafından paylaşılmasına yol açmıştı. Sicilyalı tarihçi Dioros’a göre bu bölünme sırasında İ.ö. 323 yılında Büyük Phrygia’yla birlikte Likya ve Pamphylia bölgeleri Antigonos Monophtalmos’a düşmüştür. Fakat çok geçmeden Büyük İskender’in generallerinin araları açılmış ve bir dizi çekişmeden sonra söz yerini savaşa bırakmıştır.
Antigonos’un İ.s. 301 yılındaki Kurupedion Savaşı’nda yenilmesiyle birlikte merkezi Likya’nın önemli kentlerinden biri olan Myra da Likya bölgesinin diğer kentleri gibi İ.ö. 3. yüzyıl boyunca Ptolemailos (Mısır) krallığının hakimiyetinde kalır. Fakat Myra’nın ilk defa tarih sahnesine çıkması İ.ö. 197 yılında Seleukos (Suriye) Kralı 3. Antiokhos’un daha önceleri Mısır Kralı 5. Ptolomeaios’un hakimiyetindeki Likya bölgesini ele geçirdiği sırada olmuştur. Bu olayda özellikle Patara , Phaselis , Myra ve Andriake Antiokhos tarafından ele geçirilmesinden söz edilir. Bununla birlikte Seleukos kralının Myra , Andriake ve Likya’nın diğer kentlerindeki hakimiyeti uzun sürmemiştir. Romalılar İ.ö. 190 yılında Magnesia ad Sipylum (Manisa dağı eteklerindeki Magnesia) Savaşı ile 3. Antiokhos’u yenmeleri üzerine Likya bölgesi Myra ve Andriake de dahil olmak üzere Rodosluların eline geçmişti. Kısa süre sonra Likyalılar baskıcı Rodos rejimine şiddetle karşı çıkarak Rodoslularla savaşmaya başlamışlardı. Sonunda Roma İ.ö. 167 yılında bu duruma bir son vermiş ve Likya kentlerinin bağımsızlığını ilan etmişti.
Daha sonra Roma tarihçisi Appianos’un söz ettiğine göre İ.ö. 42 yılında Caesar’ın katillerinden Brutus, Xanthos’u istila edip Patara kentini ele geçirdikten sonra komutanlarından Lentulus Spinter’i para toplamak için Myra’ya gönderir. Myralıların karşı koymalarına rağmen kentin limanı Andriake’yi kapatan kalın zinciri kırmayı başaran Spinher limanı ele geçirir. Bu yüzden teslim olan Myralılar Romalı komutanın isteklerine boyun eğmek ve yüklü miktarda savaş tazminatı ve para vermek zorunda kalırlar.
Diğer yandan Roma İmparatorları Myraya karşı iyi davranmışlardır. Bu durum Myralıların gerek Augustus gerekse Tiberus onuruna kentlerinde diktikleri şeref payelerindeki yazıtlardan ve heykellerden anlaşılır. Roma imparatorlarından Augustus Myrada “Karaların ve denizlerin imparatoru, dünyanın kurtarıcısı ve velinimeti” şeklinde onurlandırılır. Tiberus ise daha yaşarken Myralılar tarafından “Tanrı” olarak tasvir edilir. Söz konusu olan Tiberus’un kardeşi, evlatlığı ve karısı Agrippina için de geçerlidir. Çünkü bunların şerefine de Myranın limanı Andriakede heykeller dikilmiş ve “kurtarıcı” , “velinimet” gibi ünvanlarla onurlandırılmışlardır.
Strabon tarafından Likya birliğin’de üç oy hakkına sahip altı kentten biri olarak gösterilen Myra’yı Hierokle, Likya’nın ana kentlerinden (metropolis) biri olarak adlandırılır. İ.s. 141 yılı sıralarında Likya’da meydana gelen ve bölgede büyük tahribata yol açan Likya hayırseverlerden Rhodiapolisli Opraomas, Oinoandalı Licinius Longus ve Kyainaili lason’dan para yardımları alan Myra sonunda bizans imparatoru 2. Theodosios tarafından Pamphylia’dan ayrılan Likya eyaletinin başkenti ilan edilir. Diğer bir bizans imparatoru 7. Konstantinos “Tanrının hizmetkarı kudretli Nikolaos’ın kent adına uygun olarak mür fışkırttığı, Likyalıların kutsanmış ve mür teneffüs etmiş şehri” olarak tasfir ettiği Myra, İ.s. 1400 yılına kadar Likya eyaletinin başpiskoposluk merkezliğinide yapar.

Antik Kalıntılar

Şu an için Myra’da görülebilen arkeolojik kalıntılardan, akropolisin güneyinde Roma tipinde inşa edilen büyük tiyatro iyi korunmuş durumdadır. Aşağıda 20 ve üst kısımda 6 oturma sırasının yer aldığı tiyatroda 14 merdiven yolu vardır. Ayrıca geniş bir diazomaya sahip tiyatronun her iki tarafında eşmerkezli tonozlu geçitler bulunuyor. İki katlı ve bir sıra sütunlu olduğu düşünülen sahne binası ise büyük ölçüde ayaktadır. Sahne binasının önündeki orkestranın ortasında kırılmış bloklar ve işlenmiş sütunlardan oluşan zengin süsleme parçaları zeminde yatar durumda görülebiliyor. Oturma sırasının önyüzündeki mermer bloklar üzerinde tiyatro maskeleri ve mitolojik hikayelerin temsil edildiği kabartmalar yer alıyor.
Myra’nın etkileyici kalıntılarından Likya’ya özgü tapınak ve ev tipindeki kaya mezarları tiyatronun hemen arkasında yükselen akropolisin kayalık, dik yamaçlarının yüzüne oyulmuşlardır. Bunlar akropolisin güneybatısında, Deniz Nekropolisi ve güneydoğusunda Nehir Nekropolisi olarak adlandırılan iki gruptan oluşur. İ.s. 4. yüzyılla 3. yüzyıl arasına tarihlenen kaya mezarları gerek büyüklük gerekse biçim açısından birbirlerinden farklıdır. Mezarların büyük bir bölümü kabartma tekniği ile yapılmış gerçek ölçülerde insan figürlerine sahiptirler. Halk arasında ‘resimli mezarlar’ olarak adlandırılan bu etkileyici eserler, Lykia’nın en çarpıcı anıtmezarları arasında sayılırlar.