Aperlai

Aperlai kenti Sıçak Yarımadası’ndaki, Sıçak İskelesi’nin olduğu yerde bulunan bir antik kenttir. Aperlai, Kaş ile Kekova arasında bulunan Sıçak Yarımadasında uzun ve dar bir koyun başlangıcında yer alır. Bu antik kente Kaş’tan tekne ya da Üçağız’dan kayıkla gitmek ulaşım yönünden en kolay yolculuk şeklidir. Karadan ise Kılıçlı’da bulunan Apollonia antik kentinden buraya uzanan 7 km’lik bir antik yoldan yürüyerek gitmek gerekecektir. Kent adının orijinali Luwi dilinde “Aprillai” olup “Akarsu Boğazı” anlamına gelmektedir.

Aperlai, küçük bir Likya liman kentidir. M.ö. V. ve IV. yüzyıla ait eserlerdeki yazıtlar ve sikkeler Likya dili ile yazılmıştır. Bu yazılar ve gümüş sikkeler, Aperlai’in Likya Birliği öncesi bir tarihinin de olduğuna işaret etmektedir. Bu kentin bir kısmı depremler veya suların yükselmesi sonucu denizin altında kalmış, bir kısmı da karada bulunmaktadır.

Tarihçesi

Aperlai,  ele geçen sikkelerden anlaşıldığı kadarıyla bir Likya şehridir.  Bu sikklerden ve diğer buluntulardan şehrin tarihinin M.ö. V. veya IV. yüzyıla kadar inebildiği anlaşılmaktadır. İsindi, Simena ve Apollonia  kentleri ile birlikte Likya Birliği içinde bulunan Aperlai, aynı zamanda bu  birliğin başkenti olan bir şehir  görünümündedir.

Aperlai’in diğer Roma egemenliğindeki Likya şehirleri gibi yalnız III. Gordianus zamanında sikke basma yetkisine sahip olduğu, Likya Birliği sırasında üç kentin, bazı kaynaklara göre ise dört kentin “tek oya” sahip olduğu birliğin başında bulunduğu saptanmıştır.

Bilge Umar’a göre adı ‘Akarboğaz’ anlamına gelen Aperlai’i varlığını, M.s. 5. yüzyıla ait, adına basılı gümüş sikkelerin bulunmasından öğreniyoruz.  Roma devrinde komşuları Isında, Apollania ve Simena ile bir ortak vatandaşlık oluşturarak Likya eyalet meclisinde tek oyla temsil edilme hakkını kazanmış, tarihte önemli bir rolü bulunmayan kent, M.s. 141’deki büyük depremden zarar görerek yıkılmıştır. Bizans dönemine ait kalıntılara da rastlanılabildiğine göre kent varlığını Bizans döneminde de sürdürmüştür. Türklerin Anadolu’yu işgali sırasında kentin tamamen terk edilmiş olduğu ve Tükler tarafından bir yerleşim yeri olarak kullanılmadığı söylenebilir. Nitekim 16 y.y.da buraya uğrayan Piri Reis, Kitab-ı Bahriye’sinde bu antik şehir 16. yüzyılda, tamamen terk edilmiş durumda olduğunu  ve  3–5 balıkçı ailesinin barındığı korunaklı bir liman olarak kalmış bir halde olduğunu bildirmiştir.

Şehrin her yanı surlarla çevrilidir. Deniz kenarındaki surlar, aralıklı kulelerle takviye edilmiştir. Roma döneminde yapıldığı sanılan ve  dikdörtgen bir alanı çeviren surlar yer yer görkemli bir görünüşe sahiptir.